Yayınlar ->  Makaleler ->

Fakir Hadim

Sabır ve Sadakat

Sabır; acı, yoksulluk, haksızlık gibi üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemidir. Sabır, acı şeyi yüzünü ekşitmeden içmektir. Yani, şikâyet ve feryatta bulunmadan, hoşnutsuzluk göstermeden, gelen belaya katlanmaktır. Sabır, muhalefetten sakınmak belaların acılığını yudum yudum tadarken, sakin olmak, geçimde fakirlik baş gösterince zengin görünmektir.

Kur'an-ı Kerim de; "Andolsun ki, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallar­dan, canlardan ve ürünlerden eksiltme­kle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele." [Bakara Suresi, 155] buyrulmaktadır.

Sabır; olacak veya ge­lecek bir şeyi telaş gös­termeden bekleme sanatıdır. Sabır bela gelince güzel edeple durmak, şikâyetsiz olmak, belada fani, yok olmaktır.

Cenab-ı Al­lah; "ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler. "Hayır" dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (kendis­inden) yardım istenecek olan Allah'tır." [Yusuf Suresi, 18] buyurmaktadır. Üzücü olaylar karşısında güzelce bir sabır, Allah'a yakın olmanın en güzel ölçüsüdür. Hayatımız olaylarla doludur. Sevindi­rici olduğu kadar üzücüdür de. Yakup Peygamber'in tam bir tevekkül içinde sabretmesi, onu Hz. Yusuf'a ummadığı bir ihtişamla kavuşturmuştur. Sabır, afiyet gibi bela ile de arkadaş ve dost olmak onunla bulunmaktır. Her sıkıntıdan sonra mutlak bir ferahlık ve genişlik vardır, yeter ki kul sabretmesini bilsin. Sabretmek kurtuluşa, başarıya sebep olan güzel huydur. Sabır, Peygamberlerin hasletlerindendir. Bunun için atalarımız; "Sabır, acı ise de meyvesi tatlıdır, sabır selamettir, sabırla koruk helva olur." buyurmuşlardır.

Belalara sabretmek, kurtuluşa sebeptir. Allahü Teâlâ buyuruyor ki; "(Ey Pey­gamber!) Peygamberlerden azim (yüksek irade ve dayanma gücü) sahiplerinin sabrettiği gibi sabret. Onlara (inecek az­aba) acele etme. Onlar, vaad olundukları şeyi görecekleri gün sanki gündüzden bir saat kadar kalmış gibi olacaklar. Bu ye­terli bir tebliğdir! Allah yolundan çıkmış suçlu günahkâr bir milletten başkası mı yok edilir." [Ahkaf 35]

Bir farzı yapmak veya bir günahtan kaçınmak ancak sabırla elde edilir. Peygamber Efendimize (S.A.V.); "İman nedir?" diye sorulduğunda, "Sabırdır" buyurmuştur. Sabrın büyüklüğü ve fazileti sebebiyle Kur'an-ı Kerimde birçok yerde sabır ve sabreden­lere verilecek sevap1ar bildiriliyor. AllahüTeala buyuruyor ki; "Sabır ve namaz ile (Al­lah'tan) yardım isteyin. Gerçi bu, Allah’a kavuşacaklarına ve ancak ona döneceklerine kesin bilgi (ve inanç) edinen saygılı kimselerden başkasına ağır ve sıkıcıdır." Burada önce sabır, sonra namazdan bahsedilmesi çok anlamlıdır. Çünkü ibadet de, din işleri de, dünya işleri de sabır isteyen şeylerdir. Allah'a karşı derin saygı duyanlara bu ikisi (sabır-namaz) ağır gelmez. Çünkü ruhun gelişmesi ve gıda alması bunlara bağlıdır, bir ve namaz, insanı olaylar karşısında dimdik ayakta tutan iki manevi dayanaktır. Kendini samimi bir iman ve umutla, bu iki dayanağa verip, Allah'a yönelen kimse, Allah ile beraber olma bahtiyarlığına erişir. Başarının sırrı bu iki manevi desteğin altında gizlenmiştir.

"Peygamberlerden nicelerinin maiyetlerindeki birçok Allah dostları savaştılar da Allah yolunda kendilerine dokunan elem ve sıkıntılardan dolayı gevşemediler, zaaf göstermediler, boyun eğmediler, Allah sabredenleri sever." Ge­lip geçen peygamberlere uyan mücahit­lerden niceleri Allah yolunda kendilerine dokunan elem, ıstırap ve sıkıntılara karşı sabretmişlerdir. Bu yüzden bir gevşek­likte göstermeyip bütün imkânlarıyla mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Allah ise hep onlarla beraber olmuş onlara en yüksek mükâfatları hazırlamıştır. Onun için dünyada da, ahrette de huzur, saadet, başarı ve mutluluğun mayası ve yolu, iman ile sabırdır denilmiştir.

"Ey iman edenler sabredin ve dayanıklı olma yarışında (düşmanlarınızı) geçin; düşmana karşı hazır vaziyette durun ve Allah'tan (üstün saygı duyarak) korkun ki, kurtuluşa erişesiniz." Kur'an bu ayetle; Din ve onun getirdiği buyrukları kabul edip uygulamakta sabırlı olun, çünkü dindarlık ancak sabır ile gerçekleşir. Savaşta Allah düşmanlarına karşı dayanmakta yarışın, savaşın şiddetine karşı birbirinize sabrı tavsiye edin. Atlarınızla (savaş araçlarınızla) saf bağlayıp tam bir ahenk, irtibat ve haberleşme düzen ve düzeyinde olun. Allah düşmanlarının saldırısını önlemek için nöbet bekle­yin. Bir namazdan sonra diğer namazı bekleyin. Emrini sunuyor. "Sabredenlerin mükâfatını, yapmakta olduklarının daha güzeli ile vereceğiz." [Nahl 96] "Sabreden­lere, mükâfatları hesapsız verilir." [Zümer10]

Eyyub'u, (mal ve canına gelen musibet­lere) sabredici bulduk. O ne güzel kuldu, hep Allah'a yönelir, O’na sığınırdı." [Sad 44]

Sabrın fazileti o kadar büyüktür ki, Al­lahü Teâla, sabrı çok aziz eyledi. Herkes sabır nimetine kavuşamaz.

Hadis-i şeriflerde buyruldu ki; "Ken­dini sabra zorlayan başarır. İmanın yarısı sabır, diğer yarısı da şükürdür. Aşkını gizleyip, namusunu koruyarak sabreden cennete girer. Oruç sabrın, sabır da, îmanın yarısıdır. Bozuk bir işi düzeltemezseniz sabredin! Allahü Teâla onu düzeltir. Allah'ın yardımı, kulun sabrı ile beraberdir. En hayırlı vasıta sabırdır. İbadetin başı sabırdır."

O halde belaların nimet olması, o belaya sabretmeye ve Allahü Teâlâ’nın gön­derdiği kazaya razı olmaya bağlıdır. Bela gelince feryat eden, önüne gelene Rabbini şikâyet eden, nimetten mahrum kalır, azaba layık olur. Belaya sabır peygamber­lerin hasletlerindendir.

Şakik-i Belhi Hazretleri (k.s.) buyurmak­tadır ki; Sıkıntıya sabrın mükâfatını bilen, sıkıntılardan kurtulmaya heves bile etmez.

Dert ve meşakkatlere karşılık olarak verilecek ihsanları hatırlayarak, sıkıntı hafifletilebilinir. Bela, musibet günahlara kefarettir. Kur'an-ı Kerim' de buyruldu ki; "Başınıza gelen her musibet, ellerinizle işleyip kazandığınız (günah ve kötülükler) yüzündendir. (Bununla beraber) çoğunu affeder." [Şura 30]

Her kişi kendi kader çizgisini çizer. Allah ezelde kendi ilmiyle yaratacağı insanların hangi ortamda neler işleyeceğini önceden bilip tespit etmiş ona göre kader yazısını hazırlamıştır. Yazıldığı için yapmıyoruz, her halde yapacağımız için yapılmıştır. Bu bakımdan başımıza gelen bir kötülüğü, Allah'tan değil kendi nefsimizden bilmeliyiz. Gelen bela ve sıkıntılara sabrederek göğüs germek büyük nimettir. Sabretmeyen felakete duçar olur. Sabırlı olmayan muvaffak olamaz. Kim Allah'tan korkarak sabrederse sıkıntılardan kurtulur. Sabreden muradına erer. Her hayra sabırla ulaşılır. Güzel sabreden, dünya ve ahrette kurtu­luşa kavuşur. Güzel sabır; gelen belaya razı olup, açıklamamak ve şikâyette bulunmamak demektir.

Kelam-ı Kibar da buyruluyor ki; Sabır tökezlemeyen binek, kanaat ise bükülmeyen kılıçtır. Üzülmek istemiyorsan kaybe­dince seni üzecek bir şeyi kazanmaya çalışma. Her musibetin geçici olduğunu bilen, belaya maruz kalınca, kendisini tesellide başarılı olur. Musibete sabırsızlık göstermek, ondan da büyük musibettir.

Dünya mihnet ve sıkıntı üstüne kurulmuştur. Sabretmek­ten başka çaresi yoktur. Kul, her anda nefsinin hoşuna giden veya gitmeyen bir işten ayrı değildir. Her iki halde de sabra muhtaçtır. Hakiki bir müminin en güzel özelliklerinden birisi bela ve musibetlere karşı şikâyet etmeden sabır, nimetlere de daima şükür etmektir.

Şu üç sabır çok önemlidir; Günah işlememeye sabır, taate sabır, bela ve mihnete sabır.

Bir insanın kendisine isabet eden her türlü dert, bela ve zorluklara sabredebilmesi için kesinlikle güçlü bir sadakat ve bağlılık duygusuna ihtiyacı vardır.

Sadakat doğru olmak, sözünde durmak ve sözünü yerine getirmek anlamına gelen Arapça "Sa-da-ka" fiil kökünden türemiş bir isimdir.

Sadakatin sözlük anlamı; "Bir kimseye, bir şeye gösterilen sürekli, güvenilir içten bağlılık", sağlam güçlü dostluktur.

Ahlak terimi olarak; beklenen ahlaki bir aidiyet (bağlılık) yükümlülüğü, sarsılmaz bir bağlılıkla kendini adama “güvenilirlik",doğru muamelede bulunmak, sıdk ve ihlas ile dostluk etmek, kendinden daha çok başkasının iyiliğini istemek, kardeş­lik ve dostlukta halis ve samimi olmak, doğruluk ve dürüstlük üzerine kurulmuş samimi ve sağlam dostluk, içten bağlılık ve gerçek dostluk, kalp doğruluğu, samimiyet ve ihlas anlamında bir ahlak terimidir.

Sadakatin zıttı, hıyanet veya ihanettir.

Konuşma dilinde sadakatin eş anlamlısı olarak, özveri, adan­ma, vefakârlık, fedakârlık, bağlılık, iman kelimelerinin birbiri­nin yerine kullanıldığı görülür.

Müminler Allah'a karşı güçlü bir teslimiyet ve kararlılık içerisinde oldukları için, en zor anlarda, bela ve musibetlerle karşılaştıklarında bile Allah'ın rızasına en uygun kararı verip, ona göre hareket ederler. Eğer insan güçlü bir iman ve teslimi­yete sahipse, bu işten sadakat duygusu, onun kararsızlığa düşme­sini önleyecek ve nefsini yenmekte ona daima yardım edecektir. Böylece insan nasıl bir durumla karşılaşırsa karşılaşsın, Allah'a duyduğu sadakati ve teslimiyetiyle, nefsine zor gelen bir şeyin rahatlıkla üstesinden gelebilecektir.

Sadakat, mümini diğer insanlardan ayıran en temel özellik­lerden biridir.

Sıkıntı ve zorluk anları, inkârcıların sadakatsizliklerini ve samimiyetsizliklerini açığa çıkarırken, müminlerin de Allah'a ve elçilere olan sadakatlerini ortaya çıkarmaktadır.

Sadakat duygusu müminlerin tesanüdünü güçlendirir. Bu an­lamda sadakat, fitne çıkarmak, yapılan salih amellere engel ol­mak gibi çeşitli zarar verici faaliyetlerde bulunmaya çalışan kötü niyetli kimselerin müminler içinde bulunmasını da zorlaştırır. Müminler Allah'a olan sadakat ve bağlılıkları vesilesiyle her zaman Allah rızasının en çoğunu hedeflerler. Sadakat, mümin­lerin birbirlerine olan güven ve sevgilerini artırır.

Müminler en zor şartlarda dahi Allah'a ve iman edenlere olan sadakatlerinden asla taviz vermezler. Müminlerin sahip olduğu sadakat ruhu, onların hareketlerine de tesir ederek, azimlerini ve Allah'a olan teslimiyetlerini artırmakta ve daha da güçlen­melerine vesile olmaktadır.

Bir mümin, Allah'a ve elçisine gönülden bağlı olduğu sürece, yaşadığı zorluklar hep kolaylıklara dönüşecektir. Hayatları boyunca sabırla Allah'a sadık kalan müminler her zaman Allah'ın yardımı, koruması ve rahmeti ile karşılık göreceklerdir.

Karşılaştıkları zorluklarda, sabır, tevekkül ve teslimiyeti kendilerinden eksik etmeyen Peygamberler ve onların yolundan giden müminler bütün Müslümanlara hep örnek olmuşlardır.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV), zorluk anlarında Allah'a sadakatte kararlılık gösterilmesi gerektiğini müminlere şöyle hatırlatmıştır:

"...Bir şey isteyince Allah'tan iste. Yardım talep edeceksen Allah'tan yardım dile. Zira kullar, Allah'ın yazmadığı bir hususta sana faydah olmak için bir araya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allah'ın yazmadığı bir zararı sana vermek için bir araya gelseler, buna da muktedir olamazlar."

Sadakat, Allah yolunda yaptığı tüm salih amellerde ve Allah'ı razı edecek güzel ahlakı göstermekte müminlere hep bir süreklilik' de kazandırmaktadır. Kalplerinde hastalık bulunan münafıklar, şeytanın aldatmacaları sonucunda, ibadetlerinde ve güzel ahlakta bu sürekliliği gösterememektedirler. Nefislerine ters gelen bir konuda ya da karşılaştıkları en ufak bir zorlukta hemen yaptıkları hayırlı işlerden vazgeçmişler ve hedeflerine ulaşamamışlardır. Bu da, kalplerinde yaptıkları işe karşı gerçek anlamda bir sadakatin ve bağlılığın olmayışından kaynak­lanmaktadır. Allah'a gönülden bağlanmış olan müminler ise, Allah'a karşı duydukları bu içten sadakat sayesinde, Kur an ahlakını uygulamada ve Allah'ın rızasını kazanmada hep çaba göstermişlerdir.

Allah, müminler için hayırlı ve güzel olanın sürekli' salih amellerde bulunmak olduğunu Kuranda şöyle bildirmektedir: "Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır." [Kehf, 46]

Allah sevgisi, sadakatin yaşanması için çok önemli bir özellik­tir ancak tek başına yeterli değildir. Beraberinde mutlaka Allah korkusu da gereklidir. Allah korkusu, kişinin Allah'ın emir ve yasaklarına karşı son derece titiz olmasını, O'nun beğenmeye­ceği tavırlardan şiddetle kaçınıp sakınmasını, şeytanın ve nefsi­nin telkinlerine karşı güçlü ve iradeli olabilmesini sağlar.

Allah korkusu müminin Allah'a derin bir sadakatle bağlan­masını sağlar. Allah'ın sevgisini, hoşnutluğunu olabilecek en fazlasıyla kazanabilme istekleri ve aksinde Allah'ın azabıyla karşılaşabileceklerini bilmeleri, iman edenlerin bu sadakatlerini sürekli kılar.

Allah hepimizi sabırlı ve sadakatli bir kul eylesin, sadıklardan ayırmasın.

Allah'a emanet olunuz.

Bu Sayfayı Sosyal Medya Hesabınızda Paylaşabilirisiniz